8 Eylül 2009 Salı

kürtçe yasaklar var mıydı, yok muydu?




kürtçe yasaklar var mıydı, yok muydu?




01 Kasım 2007 Perşembe



1-1980 öncesinde PKK Kürtler arasında sınırlı ve marjinal bir etkiye sahipti. Fakat 12 Eylül yönetiminin KÜRTLER ÜZERİNDE ve özellikle Diyarbakır Cezaevi'nde yürüttüğü sistematik işkence, aşağılayıcı muamele ve KÜRTÇE KONUŞMA YASAĞI örgütler arasındaki en radikal grup olan PKK'ya yönelim başlattı. (Ergun Babahan 31 03 2006 Sabah Gazetesi)


2-Emperyalizmin oyunları ve devleti yönetenlerin yanlış ve çağ dışı zihniyetleri yüzünden insanlarımız duygusal bir bölünmeye uğradı.
Eğer 12 Mart'ın Diyarbakır Cezaevi'ndeki insanlık dışı uygulamaları ve benzerleri olmasaydı, bugün belki de bambaşka şeyler konuşuyor olacaktık.
Şehit cenazelerinde tabuta sarılmış anneleri görmeyecektik. Çocuklarımız yaşayacaktı.
Ne yazık ki sosyolojik olayları, kıt akıllarının ve eksik bilgilerinin emrettiği talimatlarla düzenleyebileceğini zanneden bir takım cahil yöneticiler bizi bu noktalara kadar sürükledi. (Zülfü Livaneli 25 07 2006 Vatan Gazetesi)

3- 25 Ocak 1991 - 'Kürtçe konuşmayı ve şarkı söylemeyi yasaklayan' 2932 sayılı kanun yürürlükten kaldırıldı (vikipedi sözlüğü)
not: aslında bu yasaklar 1991 yılında kısmen, tamami ise 2001 yılında ecevit hükümeti zamanında kaldırıldı. ancak kafalardan silinmesi ise biraz daha zaman alacak gibi görünüyor.

4- Mümtaz Türköne 01 09 2005 Zaman (Liberal düşünce Topluluğu) sitesinden alındı
82 yıllık Cumhuriyet için, hâlâ bölünme-parçalanma kabusları yaşıyorsak, “Sevr paranoyası” ile yatıp kalkıyorsak, bu durum askeri yorumun iflas ettiğine delildir. İflas eden bu yorumun somut örneği, 12 Eylül yönetiminin 1983 tarihinde çıkardığı 2932 sayılı yasadır. Bu yasa, Kürtçeye daha önce var olmayan yasaklar getirmişti. 1990’larda bu yasakların kaldırılması için gereksiz tartışmalar yaşanması bir yana; üzerinde durulması gereken en önemli husus bu yasanın Kürtler üzerinde yarattığı kırılmadır. Bu tarihten bir yıl sonra başlayan ve 15 yıl devam eden silahlı kalkışma boyunca bu yasanın koyduğu yasakların kışkırtıcı bir motif olarak gündemde tutulduğunu inkar edebilir miyiz? İlave olarak soralım: Bu yasayla Türkiye ne kazandı?

5- Bugün Gazetesi 10 nisan 2006 Gülay Göktürk
Bugün, bundan on-yirmi yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz şeyler oluyor Türkiye'de. Kürt kimliğini inkâr politikası geriliyor. Kürtçe kurslar açılıyor, Kürtçe televizyon yayını yapılıyor. Bir zamanlar her söylediğimizde hakkımızda dava açılan “Kürt" sözcüğü artık özgür... Demokratik bir Kürt siyasi hareketinin yaratılması ve Kürtlerin taleplerinin parlamentoya taşınması için ortam uygun. Öylesine uygun ki, bu tarihi fırsat değerlendirilebilirse, Kürtler Türkiye'deki demokrasi güçleriyle el ele verirse, onyıllardır elde edilemeyen kazanımlar birkaç yılda elde edilebilir.

6- Radikal Gazetesi 23 09 2003
İsim yasağı ayıbına son
Hükümetin, Avrupa Birliği'ne (A uyum amacıyla çıkarılan yasaların uygulamalarını takip kararından ilk somut sonuç çıktı. Reformları İzleme Grubu (RİG), ailelerin çocuklarına Türkçe dışında Kürtçe ve diğer dillerde isim koymalarını yasaklayan uygulamaya son verilmesi amacıyla tüm valiliklere genelge gönderdi

7-Olgunluk sınavı
Türker Alkan Radikal Gazetesi 25 03 2006
Bir zamanlar 'Kürt' demek bile can sıkıcı bir sorundu. Millevekilliği yapmış bir vatandaşımız 'Ben Kürt'üm' dediği için cezalandırılmıştı.
Peki Kürtlerden nasıl söz edilirdi?
'Güneydoğulu vatandaşlardır, hani poşu takarlar, esmer ve bıyıklıdırlar.'
KÜRTÇE KONUŞMAK BİLE VATAN HAİNİ OLMAK İÇİN YETERLİYDİ
Kürtçe müzik kasedi doldurmak, dinlemek, bulundurmak ve hediye etmek suç sayılırdı.
Kürtçe dil eğitimi verilemezdi, suçtu.
Kürtçe gazete, kitap çıkarmak suçtu.
Kürtçe radyo ve televizyon yayını yapmak ve dinlemek suçtu.
.....
İyi de, bir zamanar uygulanan onca yasak, insanları yabancılaştırmaktan, kızdırmaktan, yapay sorunlar yaratmaktan başka neye yaradı?
Makul yolları arayıp bulmak varken birbirimizi incitmekten, yaralamaktan başka?
BİR ZAMANLAR BU YASAKLARA KARŞI ÇIKANLAR 'VATAN HAİNİ'; YASAKLARI SAVUNANLAR DA 'VATANSEVER' ilan edilirdi.
Vardığımız noktadan geri dönüp bakalım: Kimin vatana daha fazla zararı dokundu: 'Kürt kültürü ulusal kültürümüzün bir parçasıdır, ulusal bütünlüğü sağlamanın bir yolu, Kürt diline ve kültürüne saygı göstermektir' diyenler mi, yoksa 'Vatana daha fazla zarar verdiler, her şey yasaklansın' diyenler mi?
Bu yumuşama ve benimseme sürecinde elbette AB ile girdiğimiz bütünleşme çabasının bir katkısı olmuştur. AB'yle müzakere sürecine girmesek bu değişiklikler bu hızla olmazdı.
Ama gene de, daha yavaş bir tempoda da olsa, bu değişiklikleri yaşayacaktık. Çünkü aklın yolu bunu gösteriyor. Demokratik bir toplumda barış ve huzur içinde yaşamanın tek yolu budur: Birbirimizin varlığına ve kültürel değerlerine saygı göstermek.
Bireyler gibi toplumlar da olgunlaşırlar. Demokrasinin başarısı, ne ölçüde olgunlaştığımızla ilgilidir.


8- Başbakanlık Basın -Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 01 01 01
ANKARA, 28/09(BYE) --- Financial Times gazetesinin 28 Eylül 2001 tarihli İnternet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yeralan Justin Trugger imzalı yorumun çevirisi şöyledir:
1991 yılına kadar Kürtçe konuşmak bile yasaktı ve kısa bir süre öncesine kadar Kürtçe'nin, Türkçe'nin bir lehçesi olduğunu iddia eden Türkiye böyle bir dilin varlığını dahi kabul etmiyordu. Kürtler resmi sınıflamada "dağ Türkleri" olarak adlandırılıyordu.
Türkiye'nin bu politikasından çark etmesi üye olmak istediği AB'nin baskılarıyla gerçekleşti. Ülkenin 1999'da adaylığı kabul edilmekle birlikte, hiç de iyi olmayan insan hakları geçmişini iyileştirmesi şart koşuldu.
Türk parlamentosunda bu hafta insan haklarında iyileştirme yapmak amacıyla bir dizi anayasa değişikliği teklifi oya sunuldu. Türkçe'den başka dilde yayın yapma yasal hale getirilirken, savaş ve terör suçları dışında idam cezası kaldırıldı. Ancak, Kürtçe eğitim yasağı devam etmektedir.
Kürtçe yayının ne ölçüde serbest olacağı gelecekte anlaşılacaktır. Çünkü yönetimin elinde hala çok büyük yaptırım gücü bulunmaktadır. Kürt ulusal renkleri kırmızı, sarı ve yeşil içeren formayla sahaya çıkan futbolcular tutuklanmış, turnuva organizatörleri hakkında da beş yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmıştır.


9- Hürriyet Gazetesi Hadi Uluengin 06 05 2006
AKSİNİ söyleyen iftira atar, diğer bir dizi dürüst kalemle birlikte bu satırlar yazarı da, en netameli günlerde bile, inkárcılığa karşı Kürt kimlik aidiyetini sahiplendi. Taviz vermedi.
Yukarıdaki sağlam duruş o sıra, şimdiye oranla çok daha fazla yürek gerektiriyordu.
Ámiyane tabirle, her babayiğidi sıkmıyordu. Statüko biber sürdüğü için, dün "Kürt" adını telaffuz etmek dahi, bugün ahval-i ádiye sayılan edebiyattan kat be kat riziko içeriyordu.


10- a)Ertugrul özkök Hürriyet Gazetesi 04 08 2002
Galiba 1988 yılıydı.
Bir yazımda, ‘‘Doğulu’’ anlayışını kırıp, ‘‘Kürt’’ kelimesini kullanmıştım.
Yanılmıyorsam, bu Hürriyet'in tarihinde ilk defa olmuştu.
Yazı çıktığında, 15-20 meslektaşım aradı.
‘‘Senin Hürriyet maceran bitti. Bu yazıdan sonra artık Ankara temsilciliğinde oturamazsın’’ dediler.
Ertuğrul Özkök Hürriyet Gazetesi 05 05 2006
Ben Hürriyet Gazetesi’nde "Kürt" kelimesini telaffuz eden ilk yazarım.
Bundan 13 yıl önce bunu yazmak, kariyer beklentisi olan bir gazeteci için büyük riskti

11- kürtçe isme yine gözaltı 23 05 2002 (Radikal/dha)
İSTANBUL - Diyarbakır'da çocuklarına Kürtçe isim verdikleri için yargı önüne çıkan ailelerin davaları reddedilirken, dün İzmir'de aynı gerekçeyle dokuz kişi gözaltına alındı. Terörle Mücadele Şubesi ekiplerinin düzenlediği operasyonda, çocuklarına Kürtçe isim veren dokuz kişi, 'terör örgütünün propagandasına alet oldukları' iddiasıyla sevk edildikleri DGM tarafından serbest bırakıldı. Çocuklara Kürtçe isim verilmesinin, örgütün 'sivil itaatsizlik eylemi' emirleri doğrultusunda gerçekleştiği öne sürüldü. Çocuklarına Zozan, Medroj, Rojhat, Helin, Şiar, Baran isimlerini veren Hamdiye Sincar, Uğur Çelik, Halis Kaplan, Mehmet Kaplan, Sait
Ataç, Sıraç Aksoy, Hasne Yıldız, Abdullah Kol ve Erkan Dal tutuksuz yargılanacak.


12- "Berivan, Rojhad, Rujin"e Yasak
aşağıdaki haberin tamamini savaskarsitlari.org'da ki arsiv kısmından uzun ve detayli olarak okuyabilirsiniz.
Ardahan'da çocuğuna Berivan ismini veren Tufan Akcan ile Rujin ve Rojhad isimlerini veren Kocalak Koç hakkında DGM'de dava açıldı. Akcan'ın çocuğuna nüfus cüzdanı tanzim eden Ardahan Nüfus Müdürlüğü memuru da "görevi suistimal" suçundan yargılanacak.
BİA Haber Merkezi
29.05.2002 Mehmet ZARİF
BİA (Ardahan) - Ardahan'da ilk dava Bayramoğlu Köyü'nde yaşayan Kocalak Koç'un yeni doğan oğluna Rojhad ismini vermek istemesi üzerine açıldı.
Bir hafta kadar önce Ardahan Nüfus Müdürlüğü'ne giderek oğlu için Rojhad, kimliği olmayan kızına da Rujin ismiyle nüfus cüzdanı çıkartmak isteyen Kocalak Koç'a isteğinin yerine getirilemeyeceği söylendi. Kürtçe isimlerde ısrar eden Koç, ihbar üzerine polis tarafından gözaltına alındı.
.......
Berivan'ı sevmediler
Bu olaydan bir süre sonra bu kez de Bağdeşen Köyü'nden Tufan Akcan yenidoğan kızına Berivan ismini vermek için Nüfus Müdürlüğü'ne başvurdu. Akcan'ın işlemleri yerine getirilerek nüfus cüzdanı çıkarıldı. Ancak, kayıtlarda yapılan incelemelerde Akcan'ın çocuğuna Berivan ismi verdiği görülünce, Nüfus Müdürlüğü olayı savcılığa bildirdi. Akcan ve görevli memur hakkında yasal işlem başlatıldı.
Görevli memura da dava
Kimliği düzenleyen memura TCY'nin 240. maddesi uyarınca "görevi suistimal" suçlamasıyla Ardahan Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Akcan'a da Ardahan Asliye Hukuk Mahkemesi ile Erzurum DGM'de Koç'unki ile aynı gerekçelerle dava açıldı.

13- Yazar ve gazeteci Taha Akyol'un oğlu Mustafa Akyol Boğziçi Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümü'nden mezun. Yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsünde yapan Akyol "Kürt Sorunun Yeniden Düşünmek" başlığında bir tez çalışması yaptı. Bu kitabın arkasındaki bir sözden alntı yapmak istiyorum:
Kürt sorunu Türkiye’nin her zaman gündeminde oldu. Ancak hiçbir zaman yeterince tartışılamadı, çünkü Kürt kelimesinin ağza alınması bile korkutucu geliyordu. “Yoksa millî birlik tehlikeye mi giriyor ?” diye kaygılar ayyuka çıkıyor, Kürt kelimesi yasaklı hale geliyordu. Belki de bu katı görüşlerdi Kürt sorununu gitgide içinden çıkılmaz hale getiren...
aynı kitabın başlangıcında bakınız neler söylüyor:
"Tarihe 4. cumhurbaşkanı olarak geçecek Cemal Gürsel'n cümleleri, Cumhuriyet tarihi boyunca kabul görmüş resmi bir söylemin ifadesiydi aslında. Buna göre Kürtler diye bir etnik kimlik yoktu. Var olduklarını ileri sürmek, Türkiye'ye ihanet etmek demekti. bu öylesine katı bir politikaydı ki eski bakanlardan Şerafettin Elçi "Türkiye'de Kürtler vardır, ben de Kürt'üm"dediği için, 1981 yılında 15 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştı.


14- Hasan Cemal Milliyet 13 eylül 2003
"mesela kamuya ait yerlerde çarşıda pazarda kürtçe konuşulması yasaklandı. kürt ve kürt dili yok sayıldı. doğan çocuklara kürtçe isim verilmesi yasaklandı. kürtçe yer isimleri değiştirildi.
bugünlere kadar geldi bu yasaklar.
demokrasinin kolunu kanadını kıran, huzuru zora sokan, hatta bazen barışı kundaklayan yasaklardı bunlar...
bu yasakları, bu aşırı milliyetçi anlayışı bu yüzyılda hala savunmanın bu topraklarda barış ve huzura hizmet edeceğini sanmiyorum"


15- hasan cemal'ın "kürtler" kitabının 373 sayfasında bakınız ne yazıyor:
"1925 yılında çıkan ve kürtçeyi yasaklayan şark ıslahat planı'nın 41. maddesinde doğu ve gündeydoğu illeri tek tek sayıldıktan sonra şöyle denmiş:
"hükümet ve belediye dairelerinde ve diğer kuruluşlarda, okullarda ÇARŞI VE PAZARDA!!!!! (tekrar yazıyorum çarşı ve pazarda !!!) türkçeden başka dil kullananlar, hükümet ve belediyenin emirlerine aykırı davranmakla suçlanacak ve cezalandırılacaktır."
1965 yılında işçi partisinden vekil olarak meclise girmiş eski politikacılardan sayın tarık ziya ekinci aynı sayfada şunları anlatıyor:
"1932 33 yılları ilkokuldayım. sekiz on komu yani mezrası olan karahasan mahalesinde yaşıyoruz. komlardan lice'ye gelirdi köylü. çarşıya yumurtasını peynirini yoğurdunu getirirdi. Pazarda kürtçe konuştu diye jandarma gelir, elinden parasını alırdı. bu bana çok acı geliyordu.


16 - 17 04 1995 milliyet gazetesi'nde ahmet altan "atakürt" diye makale yazıyor. orda neyin yasaklandığını ve bu yasaklamaların ne kadar büyük haksızlık olduğunu vurgulayıcı bir dille anlatıyor. söz konusu makale biraz uzun olduğu için buraya aktarmadım. link vermesini bilmiyorum. arama motorunda "atakürt" yazarsanız hemen bulursunuz o makaleyi.


madde17:
Adıyamanın Besni ilçesine bağlı Karalar Köyünde yaşayan ve çocuklarına uyanık anlamına gelen Şiyar ve müjde anlamına gelen Mizgin ismini veren ve 23 Eylül 2002 günü çocuklarına kimlik çıkaran Seydi Demir hakkında mayıs ayında dava açıldı.
mayısta açılan bu davanın 19 haziranda görülen ilk duruşması hakim yokluğu nedeniyle 9 Ekime ertelendi.
(25 haziran 2003 evrensel)

Öncelikle 1982 anayasasına bir göz atalım.

1982 anayasasına göre Türkiye'de herkes Türktür (Anayasa madde 12);

"Türk milli kültürüne, ahlak kuralları, örf ve adetlerine uygun düşmeyen adlar çocuklara konulamaz." (1587 sayılı Nüfus Kanunu, Madde 164)
Kürt milli kültürü diye bir şey düşünülemeyeceğine göre Kürtler çocuklarına istedikleri isimleri koyamaz.

"Türkçe olmayan adlar, İl Daimi Encümeni'nin görüşü alındıktan sonra İçişleri Bakanlığı'nca değiştirilir." (10.06.1949 tarihinde yürürlüğe giren 5422 sayılı İl İdaresi Kanunu, Madde 1).
Kürtçe olan binlerce köy, kasaba isminin değiştirildiğini bu vesileyle de belirtmekte fayda var.

1982 anayasasının 26. maddesi "düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış herhangi bir dil kullanılmaz" ifadesindeki "kanunla yasaklanmış dil" kavramı İngilizce'yi kastetmiyordu herhalde. Anayasa'nın sansürle ilgili 28. maddesinde de aynı doğrultuda "kanunla yasaklanmış herhangi bir dilde yayın yapılamaz" hükmü yer almaktaydı. "Kanunla yasaklanmış dil" ifadesi anayasada yeterince net olmadığından 1983 yılında 2932 sayılı "Türkçeden Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun" çıkarıldı. Kürtçe konuşma on yıldan fazla bir süre suç sayıldı. Cezası da bir yıldan üç yıla kadar hapisti. Bu kanun ancak 1991 yılında kaldırıldı. Böylece Kürtçe konuşma ve şarkı söylemek serbest bırakıldı. Buna rağmen Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Kanun" un 4 / t maddesi "Radyo ve televizyon yayınlarının Türkçe yapılması gerektiğini, ancak evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasında katkısı olan yabancı dillerin öğretilmesi veya bu dillerde haber iletilmesi amacıyla bu dillerin kullanılabilmesini" öngörmekteydi. Şimdi onu da AB uyum yasalarıyla halledip 1 saat yayın imkanı getirildi.


"Eğitim öğretim kurumlarında Türkçe'den başka hiçbir dil ile eğitim yapılamaz"
(2923 sayılı Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanunu, Madde 2/a) , dolayısıyla Kürtler anadilleriyle hiçbir eğitim hakkına sahip değildir;

Aynı maddenin c bendine göre "Eğitim ve öğretim yapılacak yabancı dillerin Milli Güvenlik Kurulu'nun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu'nca tespit edileceği" belirtilmektedir.


"Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli farklılıklara veya din, kültür, mezhep, ırk, dil farklılığına dayanan azınlıkların bulunduğunu ileri süremezler.'' (2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası, Made 81)


"Propaganda için kullanılan el ilanları ve diğer her türlü matbualar üzerinde, radyo ve televizyonda yapılacak propaganda yayınları ile diğer seçim propagandalarında, Türkçe’den başka dil ve yazı kullanılması yasaktır."
(298 sayılı Kanun madde 58).


"Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde ırk, din, mezhep, kültür veya dil farklılığına dayanarak, azınlıklar bulunduğunu ileri sürmek veya yaratmak amacıyla dernek kurulamaz.'' (2908 sayılı Dernek Kanunu, Madde 6)

1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul Ve Tatbiki Hakkında Kanun hükümlerine göre de Türkçe de kullanılan harfler dışındaki harfler kullanılamaz. Yani Kürt alfabesinde fazladan bulunan w, q, x, î, ê harfleri yasaktır. Şu anda bunları yazarak da şuç işlemiş olabilirim.


Daha pek çok yasa hükmü eklemek mümkün. Üstelik bu kanunlar Türkiye'nin üzerine titrediği Lozan Antlaşması'na da aykırı olmasana rağmen. Lozan Antlaşması'nın 39. maddesinin 4. paragrafı aynen şöyledir:
"Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticari ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama koyulmayacaktır."




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder