8 Eylül 2009 Salı

Kapanan Bir Perde Değildir Ölüm

Kapanan Bir Perde Değildir Ölüm



Dargın mıyım?

Kırık dökük ezgiler yankılanmakta kulaklarımda.

Bir son gibi hazin ve derinden gelen sızılarla çoğalmakta kederim.

İlginçtir. Anlamlandıramamaktayım kendimde olanları.

Yürek yangını diyorlar buna ya.

Aşktan ya da sevdadan yana değil…

Ya da geçmişten kalma bir acının iç yakan ateşini harlayan bir şeyler de yok.

Bir ölüm.

Bir çürüyüşün bedenimden parça parça kopan duygularımda kendi ifadesini bulan anlamı.

Küskün müyüm yaşama?

Soluk alışımda içime dolan havanın kasvetinden çıkaramadığım şeyler var.

İsyanlar içindeyim…

Her anımı işgal eden bir ordu misali doluşmuş benliğime asi bir direnç…

Ne yapacağını bilememenin esrarengizliğinde yitmekteyim çoğu zaman.

Bir coşkulu bir durgun bir güçlü bir yıkılmış

Kelimelerde anlamını arayan bir düşün seferidir geçmişimden bugüne hücum eden…

Savaş borazanları eşlik etmekte içimde üreyen çoğalan büyüyen çatışmalara…

Gürültüler yangınlar patlamalar isyanlar zincire vurulmuşlukta çırpınan bir çaresizlikte…

Kırgın mıyım?

Boğazımda düğümlenen bir şeyler var.

Yaşamak ağır bir yük gibi mi geliyor yoksa ben taşımaktan mı sıkıldım?

Mutluluk arayışı…

Öylesine anlamsız geliyor ki gülüyorum geçiyorum.

Ne büyük acılardan ne büyük kederlerden sonra bile gülebiliyorsa insan,

Ve geçip gidiyorsa zamanın azgın sularına kapılıp

Kalıyorsa geçmişimizde bir anı olarak

Ve eninde sonunda dengeleyebiliyorsak bir şeyleri içimizde,

Ölümlere ayrılıklara yıkımlara hasretlere vurgunlara sürgünlere yitirilişlere inat

Bedenimizden kazalarla ayrılan parçalarımıza inat

Sağ olduğumuz müddetçe hissedebiliyorsak yanan bir kibrit sıcaklığı kadar bile olsa yaşamı,

Komik geliyor, beyhude.

Acılarımızla yenilgilerimizle besleniyor kişiliğimiz, acılarımızla olgunlaşıyor

Ve kaçıyoruz her dem acıdan mutluluğa koşuyoruz

Ama anlamını bilemeden niteliğini çözümleyemeden bir mutluluk örüntüsü içinde

Kaybolup gidiyoruz …

Yaşıyoruz yine de…

Öyle de olsa böyle de olsa…

Saltanat da sürsek aç da kalsak,

Borçlu da olsak alacaklı da olsak

Devam ettiği müddetçe yaşam,

Pişmanlıklarımızla doyumsuzluklarımızla bedenimizdeki ve bilincimizdeki izlerimizle

Yaşıyoruz yine de…

Susmadıkça yürek çarpışımız

Ve sürdürdükçe 25 gramlık nefes alıp verişlerimiz

Umutlar her dem taze kalmakta içimizde

Ve yaşamaktayız.

Ne olduğunu anlayabilmek ne olduğunu ifade edebilmek

Ve olanların eşlik ettiği duygularla yaşama sarılmak var

Var da ne var?

Solgunlaşan renklerinde bir sonbahara dönmüş yaprağın

Dökülmeden önceki son sallanışları rüzgarda

Yüreğimi burkan bu olsa gerek.

Düşmek için çırpınmaktayım ölüme inat çırpınan yaşama arzuma rağmen.

Dalımdan düşmek…

Ne olacaksa olsun diyebilmek.

Gelecek diye bir şey var mıydı?

Yarın diye bir şey…

Yaşamı üretmek yaşamı çoğaltmak adına

Onun bize biçtiği anlamla varetmek kendini…

Çoğalmanın anlamını sorgulama cesareti midir yoksa haddini bilmezliği mi?

Kırık dökük içimde her şey,

Acıklı ve hüzünbaz…

Keder yüklü bulutlardan akar gözyaşlarım yüreğimin derinliklerin buharlaşıp karıştıktan sonra

Sonsuz maviliğine gökyüzünün.

Kelebeklerin kanatlarındaki renk cümbüşüne kapılıp gitsem de bazen,

Yağmur sonrası çamurlaşan toprakta taşların ve yaprakların ahenginde kalsa da yüreğim

Yaşama sevdası ağır bassa da

Yaşadım yaşayacağım kadar demekte bir yanım.

Sevgimde bir azalma mı var?

Ateşimde küllenen bir şeyler mi var?

Hayır?

Koşulsuz ve derinden bir sevgi beslemekteyim yaşama.

Koşulsuz ve derinden sevmekteyim her şeyi.

Anlamlı mıdır içimde yanan sevincin kederle ortak yaktığı

Ve zıtlıkların etrafında dans ettiği ateşte harlanan sevdaların gizemli bilinmezliği?

Anlamlı mıdır anlam arayışından vazgeçmiş mutluluk gibi kaygısı olmayan bir yüreğin

Ölüme bu denli istekli bu denli yakın bu denli sevdalı oluşu?

Üzgün müyüm?

Yaşamda anlaşılamamanın ve hak ettiği değeri bulamamanın acısı da yok ki…

Anlaşılmak mı istiyorum?

Sevilmek mi?

Nasıl göründüğümle ilgili kaygılarım mı var?

Nasıl algılandığım ile ilgili?

Hayır yok elbet…

Bir canı kırmaktan, incitmekten, üzmekten ve bir cana haksızlık etmekten başka

Ne kaygım var benim?

Sevgiye yüreğinin tüm derinliklerini açmışlığın,

Öfkeyi kibiri bencilliği yıkmışlığın gölgesinde büyüyen bir yokolma isteği nasıl bir zıtlıktır?

İyiliğin, erdemin, bilgeliğin ve kimi zaman ukalalıkla beslenmiş bir başeğmezlikte

Çelişkilere boğan nedir bilincimi, benliğimi?

İnançlarımdan taviz vermemiş, kişiliğimden geri durmamışken duruşum

Duruşumda beni acıtan, inciten, kimi zaman hıçkırık dolusu ağıtlara mahkûm eden nedir?

Suskunlaşıyorum,

Susuyorum…

Haykırışlar yankılansa da içimde sonsuzluğun sınırsızlığına eşdeğer bir şiddette

Kendi anlamını yitirmiş bir çığlıkta kendini ararken yalnızlığımda

Boğulduğum bir suskunlukla gülümsüyorum ironik bir bakışta.

Susuyorum…

Bulanıklaşan siluetler arasında seçmeye çalışıyorum yansımalarımı yaşamdaki.

Sessiz ve derinden gelen bir deprem,

Ağır ağır yaklaşan şiddetli bir kasırga

Yavaş yavaş yayılan ve tüm bedenimi saran bir yangın

Bir sel bir yanardağ patlaması bir lav fışkırması bir tsunami bir ………….???????

Susuyorum.

Çelişki dolu çatışmalar yaşayan benliğimle baş başa kalıyorum.

Seyre dalıyorum denizi, gökyüzünü, hayvanları, ağaçları…

Yağmur damlalarına takılıyor düşlerim gidiyorum peşi sıra

Bulutlarla bir oluyorum bulutlarla yoldaş,

Soluduğum havanın içinde bir zerre olup doluyorum göğüs kafesime

Damarımda akan kanda buluyorum kendimi, bağırsaklarımdaki dışkıda

Hücrelerimde bir mitokondride, bir dna daki nükleotid de sarmallaşan bir sarhoşluk içinde…

Bir atomda bir quark parçacığında…

En bölünmeyen en küçük en öz olan parçasında yaşamın, maddenin, evrenin…

Ve yıldızlara dönüyor gözlerim, sonsuzluğun görkeminde büyüleniyor bilincim

Algılarımın sınırlanmışlığında lanet ediyorum bedenime

Esareti yaşıyorum kafatasımın içinde kalmış beynimle…

Susuyorum

Hormonların bileşiminden ibaret hormonlarla düşünen hormonlarla seven hormonlarla şekillenen duygulanımlardan mı ibarettir insan?

Yoksa bütün, kendisini oluşturan tüm parçaların toplamından daha fazla mı bir anlama niteliğe sahiptir?

Bütün özdeş midir ayrık mıdır parçalardan?

Sorularla çoğalıyor sorularla dağılıyorum beynimde…

Susuyorum…

Gözlerim arıyor derinlerde bir şeyleri,

Derinlere tutsak olmuş

Yaşıyorum

Susuyorum

Ve suskunluğumda büyüyor

Ölüme duyduğum o yakıcı aşk o yakıcı özlemim…




Oktay Çaparoğlu


15.11.2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder