8 Eylül 2009 Salı

KADIN SORUNU ÜZERİNE ÖZELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM…




Bu coğrafyanın mayasında vardır ikiyüzlülük...

çoğu zaman düşüncelerimize inançlarımıza uygun tutarlı bir duruş gösteremiyoruz biz erkekler yaşamımızda. Bu durum kadınlar için de geçerli ama toplumsal-siyasal-ekonomik erk günümüz dünyasında erkek egemen bir yapının boyunduruğu altında ve tüm kuralları erkeksi bir algılayışla koymaktayız. kimi zaman pozitif ayrımcılık adına kadınlardan yana düzenlemeler olsa da işin özü tamamen bir kandırmacaya kurban etmekteyiz eşitlik olgusunu.


Centilmenlik diyoruz mesela günlük yaşamda. maçoluğun ikiyüzlü versiyonu.
Kendimize hak gördüklerimizi kadınlara hak göremiyoruz ve birçok bahaneye sığınıyoruz. ev yaşamında kadınlara sürekli olarak biçilen misyonla alışkanlıklarımızı sürdürüyoruz. kadınları aşağılamaya devam ediyoruz çoğu kez farkında olmasak da. kadın işi, eksik etek, elinin hamuruyla erkek işine karışma tarzı anlayışlar kafamızda güçlü bir etki ve nüfuza sahip.

En eşitlikçimiz bile kadınlara karşı aşırı korumacı yaklaşmaktan geri durmuyor ve özgürlük alanını sürekli bir biçimde ayak oyunlarıyla sınırlıyoruz.

En sağlam bahanemiz ise 'VALLA SANA GÜVENİM TAM AMA ÇEVREYE GÜVENMİYORUM' oluyor.

Bizden daha prestijli bir işte çalışan kadınlarla evlenmekten itina ile kaçınıyoruz. Kadınlarımızın bizim önümüzde bizden ileride olmasına asla ve kat'a izin vermiyoruz bunu ERKEKLİK GURURU adına sorun haline getiriyoruz.

Kadınlarımızın, politik alanın dışında kalmasının nedeni de biz erkekleriz. Aynı hegemonyacı mantık ile kadınların iyi bir bilinç düzeyi yakalamasını ve örgütsel yaşamda kendini ifade edecek konuma gelmesini engelliyoruz.

Kadınlarımızla çamaşır bulaşık gibi ev işleri yaparken, zor ve zahmetli kısımları onlara bırakıyoruz. Öğrenmeye çalışmıyoruz.

İş bölümü adına kadınları aşağılamaya devam ediyoruz.

Ezberlerimizi, anne-babamızdan getirdiğimiz alışkanlıklarımızı bozamıyoruz.

Sevgimizi ifade ederken bile çekinceler yaşıyoruz.

Sadece suç işlediğimizde gönül almak adına sevgi sözcükleri ve hediyelerle onların bu yumuşak karnını kendi zafiyetlerimizi örtmek için kullanıyoruz.

Adil davranmıyoruz. Kadınların kendilerine özgü bir dünyası olduğu gerçeğini sürekli göz ardı ediyor olayları süreçleri erkeğin bakış açısıyla görmesini bekliyoruz. Olmadığında zekâsını sorgulamaya açıyoruz ve aşağılıyoruz.

En ilericimiz sosyalistimiz bile, kimi durumlarda kadınlara karşı yaklaşımında onur kırıcı olabiliyor.

Nasıl ki Sünnilerin Alevilere karşı içlerinde besledikleri olumsuz duygular varsa ve haksız-kaynaksız-temelsiz düşünceler varsa, erkekler de kadınlar hakkında genellemeler yapmaktan geri durmuyor.

Cinsel anlamda bile çoğu kez kendimizden ötesini düşünmüyoruz ve kadının cinsellikten haz almasını ayıp aşağılık olarak değerlendiriyoruz. Onu sadık, edepli, bağlı, ağırbaşlı olma konusunda baskı altına alırken biz aynı hassasiyeti göstermiyoruz.

Kadınlarla konuşurken dilimiz değişiyor, kibarlaşıyor ama bir çelişki veya çatışma ortamı doğduğunda ERİL KÜFÜRLER ile kadın cinselliğini aşağılıyoruz.

Kadın bedeni, çoğumuz için çoğu kez bir cinsel metadan öte birşey ifade etmiyor. Çekici bulduğumuz bir kadının fiziğiyle ilgilenirken, bizimle paylaştıklarını can-ı gönülden dinliyor numarasına yatıyor ama aklımızdan farklı düşünceler geçiriyoruz. İkiyüzlü davranıyoruz.

Kendimize aldatma hakkını görerek, en büyük haksızlığı yapıyoruz.

Anlayışlı, hoşgörülü, uzlaşmaya dönük bir tavır yerine çoğu kez, baskı ve zor kimi zaman da şiddet uygulayarak kadınlarımızı bastırıyor baskılıyoruz.

Kız çocuklarımızla erkek çocuklarımız arasında en eşitlikçimiz bir ANNELER DE DÂHİL OLMAK ÜZERE bir ayrım yapıyoruz.

Erkek çocuğumuz kız arkadaşını eve getirebilirken, kız çocuğumuza kesinlikle böyle birşeyi yasaklıyor FAHİŞE damgasını yapıştırıyoruz.

İkiyüzlü bir ahlak anlayışıyla davranıyor, kadınlara karşı affetmeyen bağışlamayan bir tutum gösteriyoruz. Oğlumuz bir kadınla yattığında MİLLİ oluyor, AFERİN ler alıyor, ama kızımız aynı durumda olduğunda NAMUS BEKÇİLİĞİNE soyunuyoruz.

Kendi anamıza bacımıza sevgilimize laf ettirmezken, başkalarının namusuna göz dikiyor laf atıyor haklarında cinsel içerikli aşağılık ve düzeysiz sohbetler ediyoruz ama kadınlarla bir araya geldiğimizde de İNSANİ DEĞERLERDEN, EŞİTLİKTEN söz ediyoruz.

Cinsel istismara uğrayan kadınlarımızı, yaşlılarla evlenmeye zorluyoruz. Toplumsal baskı altına alıyoruz. İş yerlerinde fabrikalarda kadınları cinsel anlamda taviz vermeye zorluyoruz taciz ediyoruz.

Toplantılarda, etkinliklerde, şenliklerde, kitlesel gösterilerde kadınların sayısının görece az olması bize gayet doğal geliyor ve bunda bir çelişki görmüyoruz.

İnsan hakları bağlamında işkencede daha ciddi travma yaşamalarına neden oluyoruz ve kadınlıklarına genç kızlık gururlarına saldırarak tecavüzlerle daha da ağır bir psikoza girmelerine neden oluyoruz.

Kadınların özgürleşme mücadelesini bile onların adına biz veriyoruz.
Onlara çoğu zaman güvensiz davranıyoruz onlar bizi sorguladığında ise bunalım ayaklarına yatıyoruz.

Kadınlarımızı seviyoruz ama içimizde binlerce çelişkiyi de barındırmaya devam ediyoruz.

Ben de bir erkek olarak özeleştirel bir yazı yazma ihtiyacı hissettim.

Kadının kadınlık onuruna sahip çıkmadığı, kadınlık duyarlılığına ve hassasiyetine sahip olmadığı, kadınlık bilinciyle davranmadığı,

Erkeğin de içindeki erkeği ezmediği, yenmediği, öldürmediği bir dünyada insanlık için kurtuluş yoktur.

İNSAN

NİSA dan gelir. Kadınlar demektir. Arapçada. Yani, İNSAN OLMAK KADIN OLMAKTIR. AMA ÖZGÜRLEŞMİŞ, BİLİNCİNDEKİ VE BEDENİNDEKİ TÜM ZİNCİRLERİ KIRMIŞ, ERDEMLİ ONURLU ÖRGÜTLÜ DİK DURAN YAŞAMI ELLERİNE ALAN KORKULARINI VE ZAYIFLIKLARINI YENMİŞ, ANALIK DUYGUSUNA, VİCDANINA MERHAMETİNE SAHİP BİR KADIN OLMA BİLİNCİ İLE KADINDIR İNSAN.

ERKEK ise rekabetçi, yıkıcı, savaşçı yapısı ile insan olma sürecinin önünde engeldir. ERKEKLİK OLGUSU yani.

On bin yıldır ERKEK EGEMEN TOPLUMUN GETİRDİĞİ YIKIMLAR, SAVAŞLAR, FELAKETLER, ÖLÜMLER, EŞİTSİZLİKLER, KİRLİLİKLER ortada. Ve tüm bu acı süreçlerin de en büyük bedelini yine KADINLAR ödemektedir. Savaşanlar erkekler olabilir ama arkada binbir zorlukla ve meseleyle başbaşa kalan da kadınlardır.


Sünni İslam anlayışına baktığımızda görürüz çelişkileri. Bir yandan erkeği kadına üstün kılan bir din ve onun toplumsal-siyasal-ekonomik yaşama yansıyan boyutu var.

Kışkırtılmış erkekliğe her türlü hazzı reva gören ve kadına da İTAATİ VE KABULLENİŞİ dayatan onu bastıran, kendi bedenine yabancılaştıran bir din anlayışı.

4 kadın alma hakkını erkeğe verirken, cennette hurileri vaat ederken, erkeği her daim kadın üzerinde hâkim ve üstün kılan bir din anlayışının yarattığı gericileşme.

İffetli, namuslu, bakire kadın arayışını sürdürürken, kadın bedenini sömürmekten de geri durmayan bir ikiyüzlülük var toplumda.

Fahişelik kurumunu ele almak yeterli değil mi bu anlamda.

Cinsel anlamda ciddi bir kapalılık ve yasaklar zincirine vurulmuş doğu toplumlarının düşünsel-zihinsel-cinsel boşalımlarını bile kadın cinselliğini kadın bedenini aşağılayarak kullanarak sömürerek gerçekleştirmelerindeki ikiyüzlülük...

Kadınların kırılgan ruh yapısını, kendi angutluklarıyla göz ardı eden ve anlama yeteneğini söz konusu kadın olunca kullanmayan bir erkeklik var bu ülkede.

Kadının bile erkeklerin üstünlüğünü kabul ettiği bir cinsiyet ahlakı oturtulmuş.

Erkekliğin kutsandığı, sünnet düğünleriyle, gerdek sonrası bozulan bekâretten akan kanın üzerinde durduğu beyaz çarşafın asılmasıyla erkekliğin, penisin yüceltildiği bir toplumsal-cinsel ahlak anlayışı var. Erkeklerin sohbetlerinde bozdukları kızlıkları, yattıkları kadınların sayısını anlatarak duydukları aşağılık gurur ve övünç sorgulamaya açılamıyor bile. Çünkü gayet doğal bir durum sayılıyor.

Kendi bedenine yabancılaştırılan, bedeninden utandırılan, ruhsal ve cinsel psikozlarda kişiliğinde ciddi kırılmalar ve çatlaklar oluşan kadının, erkek egemen sınıflı topluma karşı verebileceği nasıl bir mücadele olabilir ki özgüveni bizzat kendi bilincinde tüketilmişken otomatik olarak?

Doğurganlığın, üretkenliğin, bereketin, barışın, hoşgörünün ifadesi olan kadınlık, nasıl da itilmekte aşağılara aşağılık ahlaki ikiyüzlülüğümüzle.

Erkekler ne kadar dürüst davranabiliyor, eşitlik olgusundan bahsederken?
Kadınla erkeği bir tuttuğunu ifade ederken?

İkiyüzlülük bu toplumun doğasında var.

Ve bu düzen, kadın bedeni üzerindeki hâkimiyeti kadına bırakmıyor.
Erkekler de bu çemberin dış sınırlarını oluşturuyor.
Evde baba ve koca rolüyle ya da ağabey rolüyle kuşatıyor kadınlığı.

Yabancılaşmış, kişiliğinde zafiyetler oluşmuş, dişiliği ile kendini var etmeye, kabul görmeye, sevilmeye çalışan bir kadın profili çıkıyor bu yapısal durum içerisinde.

Zeki, akıllı, yetenekli, liderlik vasıflarına sahip kadınların yeri konumu değeri anlamı nedir erkekler için?

CADALOZ diyorlar ve uzak duruyoruz. Zaaflı, aldanmaya açık kadınları seçiyoruz.

Tüm doğada eş seçimini yapandişiler iken, bizde erkeklerdir.

Ve kadın, erkeğine itaat ettikçe elde tutabiliyor yuvasını, konumunu, durumunu...

Değişmesi gereken çok şey var.

Kadın bedeni üzerinden çekilen klipler, günlük çıkan gazeteler, yayınlanan dergiler, pornografi ve erotizm. Kazanılan paralar….

Batı dünyasında yozlaşmış cinsel ahlakın esaretinde sömürülen kadının ne farkı var, sevdiği erkeğe kaçtığı için namus cinayetine giden doğu kadınından?

her şeyin olabildiğince tüketildiği, değerlerin ayaklar altına alındığı, faydacı, hazcı, sinekten yağ çıkarmaya çalışan günübirlik yaşamanın felsefesi değil midir bilinçlerimizi işgal eden, dürtülerimizi yönlendiren ve bizi tüketim toplumunun homo-economicusları olmaya iterek insanlığımızdan uzaklaştıran emperyalist kültür ve ahlak anlayışın etkisinde?

Yüzleşmek kolay değil öyle?

Yüzleşebilmek...

Bir erkeğe hodri meydan diyebilir mi bir kadın, içindeki her şeyi apaçık ortaya koymasını isteyebilir mi?

Ve erkek ne kadar açık yürekli davranabilir kadına karşı?

Sınıflı toplumun erkek egemenliğine dayanan yapısı sürdükçe ve kadın bedeni erkekliğin kuşatması altında köle olarak kaldığı sürece dünyada eşitlikçi bir yapının var edilmesi değişimin sağlanması mümkün değildir.

Kadın örgütlülükleri, sınıflı toplumun temel çelişkisi olan ve tüm temel sorunların kaynağı olan EMEK-SERMAYE çelişkisine de yönelebilecek cesarette olmalıdır. Sistemin özüne dokunmayan tüm mücadele ve örgütlülükler, o sistemin bir parçası ve onu besleyen bir kaynak haline gelmekten kurtulamayacaktır.

Emekten, sevgiden, barıştan, ortaklaşa yaşamdan, kolektivizmden, eşitlikten, özgürlükten, sevgiden yana bir dünya için, kadınlar daha ciddi anlamda siyasal-sosyal-ekonomik-kültürel alanı doldurmalıdır ve bunu örgütlü bir biçimde yapmalıdır. aksi takdirde bu zincirler her gün biraz daha kemirecektir insan olma erdemimizi ve onurumuzu....


Kadınlarımız...

Bir toplumsal devrim yaşanmadan insanlığın kurtuluşu mümkün olmadığı gibi kadınların da kurtuluşu mümkün değildir.

Kadın olmadan devrim olmaz,
Devrim olmadan kadın kurtulmaz...

Yaşasın kadın - erkek işçi emekçi ve köylülerinin sınıfsız sömürüsüz eşitlikçi özgür dünya mücadelesi...



Oktay Çaparoğlu

15.11.2007


1 yorum:

  1. Çokilgi duyduğum bir konu bu benim , erkekliğimizi çok sorgulamamıza neden oldu, olacak bir yazı, ancak benim genel bir antifeminen yapım var, bundan söz edeyim size biraz, kadınları çok entrikacı bulurum, ve erkek egemen olduğumuz konusunda tamamen aynı düşünmüyorum, en azından kırsal olmayan bölgelerde böyle değil diye düşünüyorum, en sosyalist, en açık fikirli en özgürlükçü olanımızda bile ( benim gibi) sorunlar fazlasıyla war buna tamamen katılıyorum ama kadınların çok güçlü olduğunu düşünüyorum, hayat hormonları yüzünden tamamen onlarda güç onlarda diye düşünüyorum, bu yazı onları tamamen yabana atmış durumda o yüzden bu açıdan da bakmak gerektğini düşünüyorum, biz erkeklerin sözde bir egemenliğimiz olduğunu düşünüyorum, evi çekip çeviren kimse egemenlik ondadır diye düşünüyorum, çocukları kim büyütüyorsa egemen odur diye düşünüyorum evde,erkekler hem evde az iş yapıp hem de egemen olduklarını sanıyorlarsa bu çok büyük bir yanılsama ve hem de aldatmacadır diye düşünüyorum , hem kendi kendimizi aldatıyoruz üstelik hem de sizin bu yazınızın ve diğer tüm basının "erkek egemendir, kadın ezilir, hep ezilir yıllardan beri hep ezilir" şeklindeki aldatmacalı yazıları ve pompalamaları gibi , ve hatta diyebilirim ki karşı görüş olarak çünkü hiç böyle diyen yoktur veya çok azdır, ERKEK EZİLİR VE KADINLAR EGEMENDİR, buna neden olarak ta erkeklere biçilen "güçlü olma"rollerinden söz edeceğim elbette ve para kazanma rollerinden söz edeceğim bir de cinsellikte hep aktif olmamız gerektiğinden söz edeceğim , dolayısıyla erkeklik hiç te kolay bir şey değil sayın Oktay Çaparoğlu . Ta Osmanlı’dan beri süregelen bir kadın egemenliğini sultanlarımızın padişahlarımızı parmaklarının ucunda yönettiği geleneğiyle de(ee tabii padişahlarımızın haremlerinden ve uçkurlarından devleti yönetmeye vakitlerinin olmayacağı malumumuzdur bence) bir kez daha hatırlamak isterim ayrıca, ve iddia ediyorum ki bu gelenek halen devletin üst kademelerinde halen de devam ettiği gibi sadece devlette ve kurumlarında değil birebir büyük çoğunluk evlerimizde de devam etmektedir… Selamlar A. Bülent AKIN

    YanıtlaSil