8 Eylül 2009 Salı

CHP’yi ve gerçek misyonunu anlamak...

CHP’yi ve gerçek misyonunu anlamak...

1923-1950 arası 27 yıl bifiil ülkeyi yöneten bir rejim bir ideoloji ve bir parti, ülkenin kaderinin şekillenmesinde en önemli aktör değil midir? ki bu süreç içerisinde bütün yetki-güç-otorite-iktidar tamamen bu siyasi oluşumun elinde idi.

Muhalefet bile yoktu.

85 yıldır asıl devlet partisi olarak varolan ve ülkemizdeki çoğu temel çözümsüzlükte bizzat özne olarak rol sahibi olan, her eleştirildiğinde tek başımıza iktidar olsaydık ama asla olmadık gerekçesine sığınan dönemine göre bir uçtan bir uca savrulup birbirine taban tabana zıt söylem ve eylemlerle kendi gizli iktidar konumunu koruyan militarizm ve darbe yanlısı anti-demokratik AKP, MHP, DP, AP, DYP, ANAP ve bilimum düzen partilerini doğurmuş, Ergenekoncu, Alevi-Kürt-Ermeni-Azınlık düşmanı politikalara her dönem ortak olmuş bir partiden söz ediyoruz.

O parti oldukça ülkemizde demokrasi ve özgürlükler için sol bir alternatif üretilemeyecek.

Ona mecbur kaldıkça ve onu aşmadıkça gerici-ırkçı-yoz-yobaz emperyalizm yanlısı çete örgütlerinin elindeki siyasi ve ekonomik hayatı yoksul, emekçi kitleleri ve ezilen ulusları kötü kaderlerinde büyük yıkım, acı, sömürü, yağma ve zulüm ile yüzyüze bırakmaya devam edecek.

Ve artık yeter...

CHP ülkemizde demokrasinin, barışın, eşitliğin, adaletin, ekonomik ve sosyal gelişmenin, kardeşliğin önünde çok büyük bir engeldir.

Sol bir seçenek yaratabilmek için bu sol kisveli, neyi savunduğu, ne yapmak istediği belli olmayan, laiklik vurgusundan öte hiçbir ekonomik-sosyal-siyasal yaraya parmak basmayan, resmen kriz yaşanılan bir dönemde muhalefet edilecek onca temel sorun varken, Ergenekon ve türban gündemine bizi kilitleyen bu partiden kurtulmanın zamanı gelmiştir.

***

''BAYKAL’sız CHP, CHP'siz BAYKAL” ANLAŞILABİLİR Mİ?

Baykal'dan kurtulmak isteyip CHP'yi, demokrasinin, cumhuriyetin, laikliğin teminatı sayanlara soruyorum....

Türkiye''de laiklik, demokrasi ya da cumhuriyet kavramları tarihinin hangi döneminde karşılık bulmuştur?

Türkiye halkları, 85 yıldır ne zaman, gerçek anlamda, ekonomik-sosyal-kültürel-politik anlamda özgür, eşit, adil, yurttaşlık temelinde bu ülkenin onurlu başı dik fertleri olarak yaşayabildi ki?

Laiklik diyoruz...

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 14 Haziran 1935 tarihinde kabul edilerek 22 Haziran 1935 ''de yürürlüğe giren 2800 Sayılı "Diyanet İşleri Reisliği Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunu'' ile kurulması ve devlete bağlı olması, laiklik ilkesiyle ne kadar örtüşüyor?


İlk genel seçimlerin 21 Temmuz 1946''da yapılması ve öncesinde halk iradesinin Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir ibaresine rağmen meclise kesinlikle yansıtılmaması,

Mustafa Kemal'in Ebedi Şef, İsmet İnönü'nün Milli Şef ünvanını alması,

Demokrasi ilkesiyle, modernite ile ne kadar bağdaşıyor?

Çağdaşlık, demokrasi, medeniyet, halkın egemenliği gibi kavramların yaşamda bir karşılığı yoksa bunları yaptık diye övünülebilir mi?

Nazım Hikmet’leri, Sabahattin Ali’leri, Aziz Nesin’leri, Behice Boran’ları, Çetin Altan’ları, Can Yücel’leri ve nice ilerici aydınlarımızı;

Zulüm, işkence, sürgün, baskı, gözdağı ve yıldırma operasyonları ile susturmaya çalışan bir düzenin demokratlığından, çağdaşlığından bahsedilebilir mi?

(http://www.bianet.org/bianet/kategori/siyaset/18702/ordu-cumhuriyet-sol-ve-aydinin-drami)

***

Nazi Almanya'sının dostu olan ve 1935’lerden sonra bilim adamları Almanya'dan kaçarken; Türkiye''nin demokratik-laik-cumhuriyet iktidarı,

Eczacıbaşıları staja gönderiyordu Almanya'ya.

(http://bliyaal.blogspot.com/2007_04_01_archive.html)

***

Cumhuriyet Gazetesi o yıllarda Führer’e övgü dolu haberler ve yazılar yayınlıyordu.

Ama bugün sözüm ona sahiplendikleri Nazım’ın resmini bastırıp;

''Şöyle Bir Tükürün Diye Resmini Bastık'' gibi arsız manşetler dizebiliyorlardı.

Dün neyse bugün de odur CHP ve onun çizgisi.

***

İttihatçılarla başladı serüvenimiz...

Yeni bir Osmanlı yaratma, Osmanlı'yı yıkılmaktan kurtarma heveslerine düşen bir takım batıda eğitim almış aydınlar(!) ;

İttihat Ve Terakki Cemiyeti'ni kurup 1908 de darbe ile iktidarı alarak başlattılar yeni bir serüveni.

(http://www.minidev.com/public/page.aspx?id=368)

Hani şu aptalca hayaller uğruna Alman gemilerinen Goeben''i (adı artık Yavuz Sultan Selimdi.)ve Breslau''yu (adı ise artık Midill idi) alıp Karadeniz''de Rus limanlarını bombalayarak,

Hiç girme ihtimalimiz bile olmayan ve tarafsızlığımızın herkesin işine geldiği bir savaşa bizi dahil eden ve sonrasında 1.5 milyon Ermeni''nin tehcirine,

1 milyon Rum''un sürgününe, Çanakkale'de yüzbinlerin ölümüne,

Sarıkamış''ta 90.000 yoksul fakir ayakkabısız ekmeksiz gencimizin ölümüne toplamda ise 2 milyondan fazla insanımızın ölümüne yol açan,

Sözüm ona Jön Yenilikçi Türkler adını verdiğimiz ittihatçı faşist güruh döneminden başlayarak,

Sırasıyla Almancı, İngilizci, ve Nihayetinde Amerikancı oluverdik, NATO''ya girdik. Herhalde NATO''ya girme kararını alan CHP den başka bir parti değildi.

(http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/T%C3%BCrkiye_-_NATO_ili%C5%9Fkileri)

(http://www.anadolu.be/2004-12/29.html)

***

Amerikan üsleri yıllardır ülkemizde,

NATO, Dünya Bankası, IMF gibi uluslararası emperyalist kuruluşlarla kuruldukları günden beri çok yakın ilişki içindeyiz.

İsrail''in bağımsızlığını 1948 yılında ilan etmesi ve Lübnan iç savaşının başlamasıyla, safını emperyalist güçlerden ve siyonistlerden yana koyup ilk tanıyan, Cezayir''in bağımsızlığını ise tanımayan ülkeyiz.

(http://www.birebir.net/goster.asp?d=fransa+nin+cezayir+i+isgali)

(http://iktibas.net/metin.php?seri=1423&gonder=tasnif*hepsi*7*0*tarih)

(http://ufukyilmaz.blogcu.com/cezayir-bagimsizik-destani-ve-turkiye_1227805.html)

Kore''ye, Somali''ye, Afganistan''a, emperyalist işgal ordularının emrinde asker göndermek de marifetlerimiz arasında.

***

Yani devleti kuran resmi ideoloji, tüm cumhuriyet tarihi boyunca emekçileri ezmekten, ağalığı desteklemekten, darbe yapmaktan, şekli birkaç iyileştirmeye Devrim adını vererek göz boyamaktan ve emperyalizme ülkemizin idaresini, boğazları, kaynaklarımızı ve siyasi irademizi teslim etmekten başka fazlaca birşey yapmamıştır.

Mevcut tüm iyileştirmeler, uluslararası yardımları alabilmek için yapılmıştır.

Yoksa Türkiye halkları düşünüldüğü için değil.

100 yıldır Ermeni sorunu, Kürt sorunu, Alevilik, azınlıklar, İnsan hakları, demokrasi, milli egemenlik ve laikliği tartışıp duruyoruz ve halen temel hak ve özgürlükler, insanca yaşam hakkı, eşitlik, adalet ilkeleri çiğnenmekte, ordu ve postal tehdidi, darbe söylemleri şeriat tehdidi gibi baskı unsurlarıyla halkımız ezilmeye devam etmektedir.

12 Eylül sonrasında ciddi bir apolitizasyon yaşatılarak milyonlarca insan işkencelerden geçirilidikten sonra polis devleti inşa edilmiş, dinci-milliyetçi gericiliğin önü açılmıştır.

***

Bu ülke tarihinde, Sünniler, Aleviler, Kürtler, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Süryaniler, Gürcüler, Rumlar, Köylüler, İşçiler, Öğrenciler, Gençler, Aydınlar, Yazarlar, Gazeteciler, Öğretim Üyeleri, Sendikacılar, Devrimciler, Sosyalistler, Komünistler, İlericiler, İslamcılar, Milliyetçiler ve hatta Liberaller ve hatta ve hatta dürüst ve namuslu farklı düşünen Kemalistler, baskı, zulüm, zorbalık, işkence, yasak, imha, ölüm, provakasyon, darbe tehdidi, darbeler, fail-i meçhuller, inkar ve yoksayma politikalarıyla ezim ezim ezilmiştir.

Baykal’sız ya da Baykal’lı...

Rejimin kendisi anti-demokratiktir...

Rejimin kendisi çetelerin, mafyaların, eli kanlı katillerin, patronların, ağaların, paşaların ve beylerin hizmetinde, emekçi yoksul halkımızın ise karşısındadır.

Politika üretilecekse bu eksende üretilmelidir.

AKP mi CHP mi,

Baykal’lı mı? Baykal’sız mı?

İkilemleri yerine,

Özgür ve bağımsız, demokratik bir sosyal hukuk devletinin, eşit-özgür-onurlu yurttaşları olarak, hırsızlıkların, yolsuzlukların, çetelerin, hak ihlallerinin, hortumlamaların olmadığı faillerinin korunmadığı, paranın yerine insan olma onuru ve erdeminin hakim olduğu bir ülkede yaşama hakkımızı savunmak zorundayız.

Düşmanlık üreten, ötekileştiren, ayrıştıran bir zihniyeti değil,

Emek, demokrasi ve temel hak ve özgürlüklerimiz noktasında, hiçbir siyasi-dini-düşünsel-inançsal-cinsel-ulusal ayrım gözetmeksizin

Birleştiren, bütünleştiren bir tutum içinde olmalıyız.

CHP düzenin partisidir, düzenin kendisidir.

AKP de tıpkı Demokrat Parti gibi onun ürünü, onun eseri, onun aldatmacasıdır.

Düzenin, birçok kola ve ayağa ihtiyacı var.

Kimi soldan kimi sağdan kimi ortadan vurmakta halkımıza.

Uzatmadan...

Ya onurlu bir yaşamı savunacağız...

Ya barbarlık ve zulüm altında zam zulüm işkence düzeninde geleceğimizin, onurumuzun ve değerlerimizin çiğnenmesine göz yumacağız...

İşte meselenin özü budur...

***

Şimdi bazı arkadaşlar diyecek ki, islamcılar da mı ezildi? milliyetçiler de mi ezildi?

12 Eylül zindanlarında sağcılarla solcuların aynı koğuşlara konulduğu ve işkenceden geçirildiği unutulmasın.

Mehmet Akif Ersoy’ların sürgünlere gönderildiği ve orada hastalandıktan sonra İstanbul''da ölmesine zor bela izin verildiği unutulmasın.

Ezanın Türkçe okutulduğu ve din adamlarının rejim tarafından çok ciddi baskılarla karşılaştığı, birçok din adamının idam edildiği unutulmasın.

İnsanlara 25 kasım 1925 te çıkarılan bir kanunla zorla şapka giydirildiği unutulmasın.

Türkülerin yasaklandığı, Alevilik üzerindeki baskı ve inkar politikalarının devam ettiği,

Kürtlerin tamamen yok sayıldığı ve askeri yöntemlerle Kürt halkının istemlerinin kan ve zulümle bastırılmaya çalışıldığı unutulmasın. Ki halen devam ediyor Kürtlere ve Alevilere yapılan baskılar.

(http://www.karacaahmet.com/Content.ASPX/17/31952/cumhuriyet-d%C3%B6nemi-ve-alevilik.

Atatürkçü bir site olan www.karacaahmet.com, o dönemin asimilasyonunu, tüm Atatürkçülerin yapmakta ısrar ettiği gibi cumhuriyet rejiminden ve resmi devlet politikasından ayrı tutma yanılgısına düşse de geçekleri yarımağızla ifade etmek zorunda kalmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı kurulduğunda tüm köylere cami yapanlar cumhuriyet rejimi değil miydi? Ama, yukarıdaki yazıda, merkez-çevre ilişkisi ve Alevilerin yaşadıkları coğrafya bahane edilerek, cumhuriyet, mevcut uygulama ve politikalrına rağmen Alevilerin 85 yıldır yoksayılmasından ve asimile edilmeye çalışılmasından ayrıymış gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.)

***

Şu an Türkiye''de herkes şikayetçi...

Solcular, Sağcılar, Liberaller, İslamcılar, Hristiyanlar, Müslümanlar, Sünniler, Aleviler, Şafiler, Ezidiler, Kürtler, Rumlar, Ermeniler, Süryaniler, Çerkesler, Lazlar ve adını sayamayacağımız kadar çok kesim şikayetçi.

Herkes, zulme uğradığını, haksızlığa uğradığını, ezildiğini, yoksayıldığını, dışlandığını, aç-sefil-geleceksiz-yoksul ve işsiz bırakıldığını savunmakta, iddia etmekte ama ne hikmetse düzen partilerine sarılarak ve birbirini düşman belleyerek sorunlarını çözmeye çalışmakta daha doğrusu çözümü düzen partilerine havale etmekte.

Halbuki, ortaklaşması gereken, temel haklar ve özgürlükler ve sorunlarımız etrafından bir araya gelmesi gerekenler, ortak ve birlikte hareket edebilecekleri bir platform yaratmalılar.

Ama 85 yıllık çözümsüzlükleri üreten güç odaklarıyla yanyana gelmeyi daha kolay bir yol olduğu için her zaman tercih ediyorlar.

Dün CHP-DP idi, CHP-AP oldu, CHP-MSP CHP-MHP oldu 12 eylül geçti, SHP-DYP, SHP-ANAP, SHP-Refah Partisi, CHP-Refah Partisi, CHP-Saadet Partisi, CHP-AKP oldu.

Bu ikilemler, 100 yıldır bu ülkeye hiçbir çözüm ve istikrar getirmedi.

Darbelerle kesintiye uğrayan yalancı demokrasimiz ve yalancı halk egemenliği, mevcut olumsuzluklara bir çare değil ve tekrarlıyorum herkes şikayetçi...

Uzun uzun anlatmak mümkün ama okumak en güzeli,araştırmak en sağlıklısı.

Farklı gözlerden farklı vicdanlarla bakabilmeyi başarırsak herşey daha güzel olacak.

Paradigmaları, önyargıları, koşullanmaları ve düşmanlık üreten kalıpları yıkmanın zamanı geldi.

Birliktelik için tek koşul, emekten, insandan, haktan, eşitlikten, demokrasiden, hak ve özgürlüklerden yana olmak...

Bu şartı kendimize kabul ettirebildiğimizde, ötekileştirdiklerimiz ile bir araya gelme şansımız artacaktır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder